SİGORTACILIĞIN TARİHİ VE SİGORTA SAHTECİLİĞİ
SİGORTACILIĞIN TARİHİ VE SİGORTA SAHTECİLİĞİ
SERDAR
YİĞİT*
Özet:
Günümüzde artan sigorta
dolandırıcılığı ile ilgili şikayetlergündemimizi meşgul etmektedir. Toplum üzerindeki mali etkileri
düşünüldüğünde sigorta hukukundaki bu durum son derece önem arz etmektedir.
Literatürde de konuyla ilgili çalışmaların azlığı bizi bu çalışmayı yapmaya
götüren etkendir. Bu bakımdan biz çalışmamızda ilk olarak sigorta kavramı ile
başlayıp günümüzden 4000 yıl önce Babillerde başlayıp 17. yüzyılda Londra’da
Lloyd’un kahvesinde sigorta şirketlerinin temellerinin atılmasıyla önemli bir
ilerleme kaydeden ve günümüze kadar devam eden sigortacılığın tarihi ve
Türkiye’deki gelişim süreci üzerinde durulacaktır. Daha sonra ayrıntılı olarak
sigorta dolandırıcılığı etraflıca incelenip Dünyada Türkiye’de sigorta
dolandırıcılığının hukuki boyutu ayrı ayrı ele alınacaktır.
Anahtar
Kelimeler:Sigorta
Kavramı, Sigortacılığın Tarihi Ve Türkiye’deki Gelişim Süreci, Dolandırıcılık
Suçu Ve Sigorta Dolandırıcılığı, Dünyada Ve Ülkemizde Sigorta Dolandırıcılığı
İÇİNDEKİLER
A.SİGORTAVE SİGORTA SÖZLEŞMESİ..........................................................................................2
B. SİGORTACILIĞIN TARİHİ...................................................................................................................3
C. TÜRKİYE’DE SİGORTACILIK............................................................................................................4
D. DOLANDIRICILIK SUÇU.....................................................................................................................5
E.SİGORTA DOLANDIRICILIĞI............................................................................................................7
F.DÜNYA’DASİGORTA DOLANDIRICILIĞI...................................................................................8
G.TÜRKİYE'DE SİGORTA DOLANDIRICILIĞI.............................................................................9
GİRİŞ
5237 SAYILI Türk Ceza Kanunu’nun 158/1-k maddesinde sigorta bedelini
almak amacıyla nitelikli dolandırıcılık suçundan bahsedilmektedir. Çalışmamızda
ilk önce sigorta kavramı ve sigortacılığın kökeni üzerinde durulacaktır.
Sonraki kısmında ise sigorta dolandırıcılığı olarak ele alınan sigorta
sahteciliğinden bahsedilecektir. Çalışmamızda sigorta dolandırıcılığı olarak
ele alınan bu suç malvarlığı ve kişi idaresi ile beraber ekonomik düzenin yani
sigorta sektörünün korunmasını amaçlayan bir düzenleme olup 5237 sayılı Türk
Ceza Kanunu 158/1-k maddesinde yer almıştır.
Çeşitli sigorta dolandırıcılığı olguları hem sigorta şirketine hem de
dürüst vatandaşlara zarar vermektedir. Sigorta suistimalleri ile ortaya çıkan
maddi kayıplar dürüst vatandaşlara yansıtılması ile primler her geçen yıl
yükselmektedir.
Söz konusu suçu düzenleyen TCK’nin ilgili hükmün gerekçesinde hem de
TCK şerhlerinde yapılan açıklamaların yetersizliği dikkat çekmekte olup bu
çalışmanın katkı sağlayacağını düşünmekteyiz.
A. SİGORTA VE SİGORTA SÖZLEŞMESİ
Sigorta, kişilerin bazı şartlar altında karşılaşacakları zarara ve
gelir kaybına yol açan olayların ekonomik sonuçlarından kendilerini korumak
için belli bir prim karşılığında risklerini devrettiği anlaşmadır.1 Yürürlükteki
Türk Ticaret Kanunu’nda sigorta tanımı yapılmamıştır. Ancak TTK’nin 1401.
maddesinde, sigorta sözleşmesine yer verilmiştir. Buna göre sigorta sözleşmesi;
“Sigortacının bir prim karşılığında
kişinin para ile ölçülebilir bir menfaatini zarara uğratan tehlikenin,
rizikonun meydana gelmesi halinde bunu tazmin etmeyi ya da bir veya birkaç kişinin
hayat süreleri sebebiyle ya da hayatlarında gerçekleşen bazı olaylar
dolayısıyla bir para ödemeyi veya diğer edimlerde bulunmayı yükümlendiği
sözleşme ” dir.2
B. SİGORTACILIĞIN TARİH
Dünyada sigortacılığın kökenine günümüzden yaklaşık 4000 yıl önce Babiller’de
rastlanmaktadır. Çağın ticaret merkezi konumundaki Babil’de kervan ticareti
yapan tüccarların kervanlarının soyulması gibi tehlikelere karşı sermayedarlar
tüccarların borcunu silmekte, buna karşılık borcu tüccarlardan geri
aldıklarında taşıdıkları riske karşılık ana borç miktarı üzerinde bir miktar
nakit para almaktaydılar. Bu hadise daha sonra Kral Hammurabi tarafından
yasalaştırıldı. Hammurabi Kanunlarının en büyük özelliği haydutların
saldırısına uğrayan kervanın masraflarının diğer kervanlar arasında
paylaşılmasını öngörmesiydi. Bu da kara taşımacılığının ilk örneğidir.3
M.Ö 600 yıllarında Hindular sigorta özelliği taşıyan kredi anlaşmaları
yapmaya başladılar. Bu anlaşmalar sigortacılıkta ilk adımlar olması bakımından
önem taşımaktadır. Bu kredi anlaşmaları gelişerek Ortaçağ’da deniz ödüncü ve
nakliyat sigortasının temelini oluşturdu.
Daha sonraki zamanlarda sigortacılığa
benzer faaliyetler denizciliğin geliştiği yerlerde görülmüştür. Geminin limana
ulaşamaması riskine ilişkin prim alma faaliyeti sigortacılık fikrinin doğmasına
yol açmıştır.
Bugünkü anlamda sigortadan bahsedebilmek
için ekonomik koşulların değiştiği 14. yüzyılı beklemek gerekti. Deniz
ticaretinde gelişmiş İtalya’da ilk sigorta poliçesi kabul edilen 23 Ekim 1347’de
Cenova LimanındanMayorka’ya ‘’SantaClara’’ adlı geminin yükünü garantiye almak
için sözleşme düzenlendi. Deniz sigortası kavramı da ilk kez burada ortaya
çıktı. İlk sigorta şirketi de 1424 yılında Cenova’da kuruldu ve sigortaya dair
ilk kanuni mevzuat ise Barselona Fermanı’ydı.4
Gemi ve yükünün sigorta edilmesi, gemideki
insanlarında sigorta edilebilmesi fikrini ortaya çıkarmış ve hayat sigortası
fikri doğmuştur.
Daha sonra 17. yüzyılın ikinci yarısında
meydana gelen iki büyük yangın sonucunda sigortacılık faaliyeti hız kazanmıştır.
Bunlardan biri 1835 New York yangını, diğeri ise 1871 Chicago yangınıdır. Böyle
felaketlerin sonucunda tedbir alınması fikri ortaya atılmış ve 1667yılında Fire
Office (Yangın Bürosu) kurulmuştur. 1684 yılındada ilk yangın sigorta şirketi
‘’FriendlySociety’’ kurulmuştur.
1688 yılında Londra’da Edward Lloyd
adındaki şahsa ait kahvehanede gemi malikleri, iş adamları ve tüccarlar bir
araya gelerek sigorta şirketlerinin temellerini oluşturmuşlardır. Bu insanlar
Edward Lloyd’un ölümünden sonra, kendi aralarında Lloyd adında bir topluluk
kurmuşlardır. Lloyd’s İngiliz Parlamento’sunun çıkardığı kanunla birlik
olmuştur. Lloyd bir sigorta şirketi olmayıp sigorta teminatı veren kişilerin oluşturduğu
bir topluluktur. Lloyd kendine özgü yapısı olan, üyelerinin tüm varlıkları ile
sorumlu olduğu ve hiçbir zaman sigortalı ile direk temas etmemeleri, ilişkinin
‘’broker’’ denilen aracı şahıs veya firmalarla temin edilmesidir.5
Daha sonra ikinci dünya savaşı sırasında
yaşlı, hasta, savaş malullerinin sigortalanması önem kazanmıştır.
20. yüzyılın başlarında sigorta şirketleri
her türlü sigorta ihtiyacına cevap verebilecek şekilde örgütlerini tamamlamış
kuruluşlar olarak etkin hizmet verebilecek düzeye ulaşmışlardır.
C. TÜRKİYE’DE SİGORTACILIK
Türkiye’ de 19. yüzyılın ikinci yarısına
kadar sigortacılık faaliyetinden söz etmek pek mümkün değildi. Sigortacılığın
Türkiye’de gelişimi, toplumsal-ekonomik yapı, siyasal gelişmelerle sıkı bir
ilişki içinde olmuştur ve ancak sigortacılık 1839’daki Tazminat Fermanından
sonra gelişmeye başlamıştır. Bazı
köylerde esnaf kuruluşlarının ölüm, hastalık için yardımlaşma amacıyla
sendikalar kurduğu bilinse de bunlar sigorta faaliyeti kapsamında değildi.
1870’de Beyoğlu’nda meydana gelen Büyük Pera Yangınında çok sayıda ev,
işyeri, cami, kilisenin yanması sigortanın gelişme sürecini hızlandırdı.1872 yılında
Sun, Northernve North British adlı İngiliz sigorta şirketleri İstanbul’da
faaliyete geçtiler. Daha sonra 1878 yılında ilk Fransız şirketi olan La
Fonciere faaliyetlerine başladı. O tarihlerde sigorta faaliyetiyle ilgili bir
kanun hatta bu konuyla ilgili bir hüküm bile olmaması sebebi ile denetimsiz bir
biçimde çalışıyorlar, diledikleri gibi hareket ediyorlar, merkezlerinden
aldıkları talimatla işlem yapıyorlardı. Poliçeler İngilizce ve Fransızca
düzenleniyor, anlaşmazlık durumunda dava merci olarak Londra mahkemelerini veya
ilgili şirket merkezinin bulunduğu yerel mahkemeleri gösteriyorlardı.
İstedikleri zaman sigorta poliçelerini iptal ediyorlardı.6
İlk başlarda sigorta kavramını aşılamak,
bu düşünceyi yaymak ve daha fazla çevreye ulaşmak amacıyla hasar ödemede dürüst
davrandılar. Ancak kapitülasyonların kendilerine sağladığı olanaklara ve istedikleri
gibi çalışabilmeleri sigorta şirketlerine Türkiye’de denetimsiz kolay bir
şekilde para kazanabileceği düşüncesi uyandırdı. Ancak kısa zamanda sigorta şirketinin
sayısının artması sigorta ahlakının bozulmasına,haksız rekabet ve ekspertizsuistimallerine
sebep oldu.
1893 yılında ilk yerli sigorta şirketi
Osmanlı Umum Sigorta Şirketi faaliyete başladı. Daha sonraki yıllarda sigorta
piyasasının düzene girmesi için sigorta şirketleri bir araya gelerek ortak bir
yangın tarifesi yayınladılar. Bu Türkiye’deki ilk tarifeydi.7
Tarifeyle birlikte Yangın Sigorta
Şirketleri’nin Sendikası adında bir örgüt oluşturuldu. Sendikanın olumlu
çalışmalarına rağmen çalışan şirketlerin tamamı sendikaya girmediler ve
kararlara uymadılar. Bunun üzerine yabancı şirketler kontrol altına alınmaya
çalışıldı. 1914 yılındaki kanunla yabancı şirketler teminat gösterme ve vergi
verme zorunluluğu getirildi. Sendikanın adı ise ‘’Türkiye’de Çalışan Sigorta
Şirketleri ‘’ olarak değiştirildi. Bu gelişmeler üzerine yabancı sigorta
şirketleri Türkler ile ortaklık kurma yoluna gittiler.
Cumhuriyetin ilanı ile birlikte sigorta
alanında önemli gelişmeler yaşandı.1924 yılında Türkçe’ yi kullanma zorunluluğu
getiren yasa ile poliçelerin İngilizce ve Fransızca düzenlenmesine son verildi
ve Sigortacılar Kulübü kuruldu.
1927 yılında Sigortacılığın ve Sigorta
Şirketlerinin Teftiş ve Murakabesi Hakkındaki Kanun yürürlüğe girdi. Yerli ve
yabancı sigorta şirketlerinin denetlenmesi, döviz çıkışının önlenmesi amacının
taşıyan bu kanunla birlikte sigortacılık gelişmeye, yerli sermaye ile kurulan
şirketlerin sayısı artmaya başladı. 1929’da Milli Reasürans T.A.Ş. kurulması
ile Türkiye sigortacılığında yeni bir dönem başladı. Haksız rekabet ortadan
kalktı, tazminat işlemlerindeki düzensizlik ve yolsuzluklar denetim altına
alındı.
Bu gelişmelerin paralelinde 1939 yılında
sigorta şirketleri Ticaret Bakanlığı’na bağlandı. Sigorta sektörünü ciddi bir
biçimde ele alan 7397 sayılı Sigorta Murakabe Kanunu ise 1959 yılında yürürlüğe
girdi. 1987 yılında yürürlüğe giren 3379 sayılı yasa ile 7397 sayılı yasada,
yasal alandaki boşlukları doldurmak, sigorta şirketlerini mali yönden
geliştirmek ve sigorta aracılarının durumunu yeniden düzenlemek amacıyla önemli
ve köklü değişikler yapıldı. Bu kanun, sigorta ile ilgili organlar ve
faaliyetlerini düzenleyen yönetmelikler çıkarılmasını öngörüyordu.8
Zaman içerisinde yeni kurulan sigorta
şirketlerinin sayısı artarken, sigorta taleplerinin aynı ölçüde artmaması,
ayrıca prim tahsilatında yaşanan sorunlar dolayısıyla, 1993 yılından itibaren
çıkarılan Kanun Hükmünde Kararnameler ile 7397 sayılı Kanunda birtakım
düzenlemelere gidilmesi ihtiyacı duyuldu. 1 Ocak 1995 tarihinden itibaren
sigorta primlerinin tahsili sorununa çözüm getirilmesi amacıyla, primlerin
acente cari hesapları üzerinden takibi sistemi yürürlükten aldırılarak, poliçe
bazında takip sistemi uygulamaya konuldu.
1999 depremlerini takiben 2000 yılında
meskenler için zorunlu hale getirilmiş bulunan deprem sigortalarını yürütmek
üzere tesis edilen "Doğal Afet Sigortaları Kurumu" (kısaca DASK)
Pool'u tesis edilerek yönetimi beş yıllık bir süre ile bu konuda deneyimli Millî
Reasürans TAŞ ’ye verildi. Diğer taraftan Türkiye'de 23.07.1927 tarih ve 1160
sayılı Yasa ile şekillendirilmiş zorunlu reasürans devri 31.12.2001'de sona
erdi.9
28 Mart 2001 tarihinde kabul edilen
“Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu” ile kurulan bireysel
emeklilik sistemi 27 Ekim 2003 yılında faaliyete geçti.14 Haziran 2005
tarihinde 5363 sayılı "Tarım Sigortaları Kanunu" çıkarılmış ve bu
kanun kapsamında Sigorta Havuzu (TARSİM) kurulmuştur. Bu Havuza ilişkin tüm iş
ve işlemler, bu havuza katılan sigorta şirketlerinin eşit hisselerle ortak
oldukları Tarım Sigortaları Havuz İşletmesi AŞ tarafından
yürütülmektedir.Trafik Sigortası Bilgi Merkezi (TRAMER) 16.12.2003 tarih ve
25318 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Trafik Sigortası Bilgi Merkezi
Yönetmeliği ile kurulmuştur. Trafik sigortası üretimi gerçekleştiren bütün
sigorta şirketlerinin 01.01.2003 tarihinden itibaren tüm poliçe bilgileri ve
bunların hasar ve ödeme kayıtları TRAMER sistemine transfer edilmiş olup, yeni
üretilen poliçeler ve hasar kayıtları günlük olarak transfer edilmektedir. 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu 14 Haziran
2007 tarihinde Resmi Gazete ‘de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu gelişmenin
ardından 2008 yılında Sigortacılık Kanununun getirdiği yeni tanım ve uygulamalarla
ilgili ikincil mevzuat düzenlemeleri üzerindeki çalışmalar
tamamlanmıştır.Sigorta Bilgi Merkezi 9 Ağustos 2008 tarihinde 26962 sayılı
Resmi Gazete' de yayımlanan yönetmelikle faaliyetine başlamıştır. SBM nezdinde
kurulan alt bilgi merkezleri, TrafikSigortaları Bilgi Merkezi (TRAMER), Sağlık
Sigortası Bilgi Merkezi (SAGMER), Hayat Sigortası Bilgi Merkezi (HAYMER) ve
Sigorta Hasar Takip Merkezi (HATMER) kurulmuşlardır.10
D. DOLANDIRICILIK SUÇU
Dolandırıcılık
suçu eski dönemlerde daha çok, hırsızlık suçunun bir türü olarak düşünülmüştür.
Suç daha sonra bağımsızlık kazanmıştır. Kanun koyucular ilk önce hırsızlık
suçunu cezalandırmış, daha sonraları dolandırıcılık suçunu cezalandırmıştır.11
Dolandırıcılık suçu malvarlığına karşı işlenen suçlar arasında yer
alır. Suçun özü, failin hile yaparak başka bir şahsın pozitif veya negatif bir
davranışta bulunmasına neden olmasıdır. Ancak bu hakaret, hareketi yapanın
malvarlığında azalmaya, failin veya başkasının malvarlığında artmaya sebep
olmalıdır. Ancak bu husus hile ile gerçekleşmiş olması gerekmektedir. Çünkü
dolandırıcılık suçunun karakteristik unsuru hiledir.12
765 sayılı mülga
TCK’de ‘’MAL ALEYHİNDE CÜRÜMLER’’ başlığı altında düzenlenen dolandırıcılık
suçu 503. Maddesinin birinci fıkrasına göre; ’’Bir kişiyi kandırabilecek
nitelikte hile ve desiseler yaparak hataya düşürüp onun veya başkasının
zararına, kendisine veya başkasına haksız bir menfaat sağlayan kişiye bir
yıldan üç yıla kadar hapis ve sağladığı haksız menfaatin bir misli kadar ağır
para cezası verilir.’’ denilmektedir. 5237 sayılı TCK da ‘’MALVARLIĞINA KARŞI
SUÇLAR’’ başlığı altında hukuk sistemimizde yer almaktadır. TCK madde 157.
Maddesinde; ‘’Hileli davranışlarla bir kimseyi aldatıp, onun veya başkasının
zararına olarak, kendisine veya başkasına bir yarar sağlayan kişiye bir yıldan
beş yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası verilir.’’ Denilmektedir. Görüldüğü üzere dolandırıcılık
suçunu düzenlerken kanun koyucu diğer malvarlığına karşı suçlardan farklı
olarak aradığı bir temel unsur vardır. O da; ‘’hile’’ li davranışlarla fiilin
işlenmesidir.
5237 sayılı TCK’nın
158. maddesinde dolandırıcılık suçunun; dinî inanç ve duyguların istismar
edilmesi suretiyle, kişinin içinde bulunduğu tehlikeli durum veya zor
şartlardan yararlanmak suretiyle, kişinin algılama yeteneğinin zayıflığından
yararlanmak suretiyle, kamu kurum ve kuruluşlarının, kamu meslek
kuruluşlarının, siyasi parti, vakıf veya dernek tüzel kişiliklerinin araç
olarak kullanılması suretiyle, kamu kurum ve kuruluşlarının zararına olarak,
bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması
suretiyle, basın ve yayın araçlarının sağladığı kolaylıktan yararlanmak
suretiyle, tacir veya şirket yöneticisi olan ya da şirket adına hareket eden
kişilerin ticari faaliyetleri sırasında; kooperatif yöneticilerinin
kooperatifin faaliyeti kapsamında, serbest meslek sahibi kişiler tarafından,
mesleklerinden dolayı kendilerine duyulan güvenin kötüye kullanılması
suretiyle, banka veya diğer kredi kurumlarınca tahsis edilmemesi gereken bir
kredinin açılmasını sağlamak maksadıyla, sigorta bedelini almak maksadıyla, l)
(Ek: 24.11.2016-6763/14 md.) Kişinin, kendisini kamu görevlisi veya banka,
sigorta ya da kredi kurumlarının çalışanı olarak tanıtması veya bu kurum ve
kuruluşlarla ilişkili olduğunu söylemesi suretiyle işlenmesi halinde suçun
nitelikli hallerinin oluşacağını belirterek, 157. maddede öngörülen hapis ve
adli para cezasının da artırılması öngörülmüştür.
Dolandırıcılık
suçunun 157. Maddesi gerekçesinde; ‘’Söz konusu suç tanımı ile kişilerin sahip
bulunduğu malvarlığı hakkının korunması amaçlanmıştır. Ayrıca, bu suçun
işlenişi sırasında hileli davranışlar ile kişiler aldatılmaktadır. Aldatıcı
nitelik taşıyan hareketlerle, kişiler arasındaki ilişkilerde var olması gereken
iyi niyet ve güven ihlâl edilmektedir. Bu suretle kişinin irade serbestisi
etkilenmekte ve irade özgürlüğü ihlâl edilmektedir.
Çok hareketli suç görüntüsü taşıyan
dolandırıcılık suçunun oluşumu açısından birden fazla fiilin gerçekleşmesi
gerekmektedir. Bu hareketlerden birincisini hile oluşturmaktadır.
Hile, icraî bir davranışla
gerçekleştirilebileceği gibi; karşı tarafın içine düştüğü hatadan, bir onuda
yanlış bilgi sahibi olmasından yararlanarak da, yani ihmalî davranışla da,
gerçekleştirilebilir. Ancak, bu durumda kişinin, hataya düşen karşı tarafı
bilgilendirmek konusunda yükümlülüğünün olması gerekir. Hataya düşen kişi ile
hukukî ilişkide bulunulan durumlarda, böyle bir yükümlülük vardır. Ayrıca,
muhatabın belli bir husustaki hatası karşısında kişinin ihmalî davranışının,
örneğin susmasının, bir beyan, açıklama değerini taşıması gerekir.
Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için, gerçekleştirilen hilenin etkisiyle,
bu hileye maruz kalan kişinin veya bir üçüncü kişinin zararına olarak, fail
veya bir başkası bir menfaat elde etmelidir.
Dolandırıcılık suçu, kasten işlenebilen
bir suçtur. Burada söz konusu olan kast, dolandırıcılık suçunun maddî
unsurlarının hepsinin fail tarafından bilinmesini ifade etmektedir. Bir başka
ifadeyle, fail gerçekleştirdiği davranışların hile teşkil ettiğini, başka
birini aldatıcı nitelikte olduğunu bilmelidir. Ayrıca, fail, bu hileli
davranışlar sonucunda bunların etkisiyle, hileye maruz kalan kişinin veya
başkasının malvarlığında bir eksilme meydana geldiğini, zarar gördüğünü ve buna
karşılık, kendisinin veya sair bir kişinin malvarlığında bir artma meydana
geldiğini bilmelidir. Bu itibarla, fail, mağdurun malvarlığındaki eksilmenin,
mağdurun gördüğü zararın kendi hileli davranışları sonucunda meydana geldiğini
bilmelidir; hile ile zarar arasındaki illiyet bağının varlığının bilincinde
olmalıdır.
Belirtilen hususlara ilişkin kast,
doğrudan kast olabileceği gibi, olası kast da olabilir.
Dolandırıcılık suçunun işlenmesi suretiyle
elde edilen yararın miktarı çoğu zaman tam olarak belirlenememektedir. Bu gibi
durumlar göz önünde bulundurularak, dolandırıcılık suçundan dolayı hapis
cezasının yanı sıra ayrıca adlî para cezası öngörülmüştür.
E. SİGORTA DOLANDIRICILIĞI
Dolandırıcılık
suçunun nitelikli görünümü olan sigorta dolandırıcılığı 765 sayılı mülga TCK’de;
504. Maddenin 2. fıkrasında ‘’Sigorta
bedelini almak maksadıyla’’, 5237 sayılı TCK’nin 158. Maddesinin 1-k
bendinde ‘’Sigorta bedelini almak
maksadıyla’’ diyerek her iki mevzuatın da bu konu üzerinde hemfikir olduğunu
göstermektedir.
5237 sayılı kanunun
madde gerekçesinde; ‘’ k bendi, sigorta edenin dolandırılmasına ilişkindir.
Failin, sigorta edilen veya sigorta bedelini alacak kişi olması şart değildir.
Keza, sigorta edilen riskin türü de önemli değildir.’’ şeklinde bir açıklama
getirmiştir.
Öyleyse sigorta
kurumunun suçun mağduru veya suçtan zarar gören olması, bu nitelikli halin
gerçekleşmesine yetmektedir.13
Bu nitelikli hal, failin ‘’sigorta
bedelini almak’’ özel kastıyla hareket etmesini gerekli kılmaktadır. Sigortanın
türü farketmediği gibi rizikonun türü de farketmemektedir. Nitelikli hal her
türlü sigorta için uygulanabileceği gibi, failin sigorta bedelini kendisinin
veya bir başkasının alması için hileli davranışlara başvurmuş olması da
nitelikli halin uygulanması bakımından önemsizdir.14
Keza sigorta
şirketinin bu işe yetkili olması uygulanması bakımından yeterli olup, sigorta
şirketinin kamu veya özel hukuk alanında çalışıyor olmasının da bir önemi
yoktur. Bu nitelikli hal her türlü sigorta için uygulanabilir.
Önemle belirtmek gerekir ki, Yargıtay’a
göre, sigorta bedelini almak için şirkete başvuruncaya kadar yapılan
hareketler, hazırlık hareketi niteliğindedir. Örneğin, alkollü sürücü
örneğinde, sürücünün kendi yerine, akrabasının aracı kullandığını bildirirse ya
da yerine başka birinin geçirse, emniyet güçleri de durumu anlarsa, başka
suçlar oluşabilirse de sigorta bedelini almak amacıyla dolandırıcılık suçu
oluşmayacak; ancak fail sigorta şirketine başvurduktan sonra icra hareketleri
aşamasına geçilmiş olacaktır.15
F. DÜNYA’DA SİGORTA DOLANDIRICILIĞI
Kötü niyetli insanlar nasıl
haksız kazanç elde ederiz diye düşünüp düşünüp durdu ve akıllarına şeytani bir
fikir geldi; Sigorta şirketlerini soymak! Sözünü ettiğimiz sigorta şirketlerini
soymak yukarıda zikrettiğimiz üzere TCK 157 maddenin ağırlaştırılmış hali olan
TCK 158-1-k bendinde ifade bulan sigorta dolandırıcılığı suçuna tekabül
etmektedir. Sigorta dolandırıcılığını riziko gerçekleştikten sonra
sigortalananı sigorta ettirmek diye tanımlayabiliriz. Bir diğer ifadeyle kötü
niyetli kişilerin, haksız kazanç elde etmek amacıyla bilinçli biçimde, poliçe
düzenlenmeden önce veya sonra sigorta şirketlerini aldatması olarak
tanımlanmaktadır.
Aldatma bir sigortacının gerçeği bilmesi durumunda düzenlemeyeceği bir sigorta
poliçesini, yanlış bilgi vermek veya önemli bir hususu gizlemek suretiyle,
düzenlenmesini sağlamak şeklinde gerçekleştirilebilir. Bunun dışında poliçe
düzenlendikten sonra yapılacak her türlü sahtekârlık da aldatma kabul
edilmektedir. Örneğin; kaza yapmış araç, kazadan sonra sigorta ettirilmek
suretiyle sigorta dolandırıcılığı suçu işlenmiş olur.
Sigorta dolandırıcılığının nedenleri üzerinde konuşmak gerekirse;
CoalitionAgainstInsuranceFraud (Sigorta Sahtekarlığına Karşı Koalisyon) 'a göre
genellikle, sigorta sahtekarlığı yapanlar bunu düşük riskli, kazançlı bir
girişim olarak görürler. Örneğin, sigorta sahtekârlığına giren
uyuşturucu satıcıları, sokak köşelerinden daha güvenli ve daha karlı
olduğunu düşünürler. Zira sigorta dolandırıcılığında verilen cezalar diğer
suçlara oranla caydırıcı olmaktan uzak olduğu gibi takdiri indirim sebeplerinin
yoğun olarak uygulandığı suç tiplerinden bir tanesidir.16
Roma şairi Martial'ın bir epigramı, MS. 1. yüzyılda Roma
İmparatorluğu'nda sigorta sahtekârlığı olgusunun zaten bilindiğini açıkça
ortaya koyuyor:
"Tongilianus,
youpaidtwohundredforyourhouse;
An accidenttoocommon in thiscitydestroyed it.
Youcollected ten timesmore. Doesn't it seem, I pray,
Thatyou set fire toyourownhouse, Tongilianus?"
Book III, No. 52
Özetle sigortadan para almak uğruna kendi evini ateşe veren insanları,
Tongilianus üzerinden eleştiren Şair Martial sigorta dolandırıcılığının
tarihsel süreci bakımından önemli bir anekdotu bizlere ulaştırmıştır.
Sigorta Sahtekarlığına Karşı Koalisyon (CAIF) 'a göre 2006 yılında Amerika
Birleşik Devletleri'nde yaklaşık 80 Milyar Dolar sigorta sahtekarları sebebiyle
kaybolmuştur.17
Dünyada yumuşak sigorta dolandırıcılığı olarak bilinen temeli olmayan iddiaları
kuvvetlendirerek daha
fazla
sigorta tazminatı almayı amaçlayanlar sert sigorta dolandırıcılığı olarak
bilinen kasten yapılan dolandırıcılığa oranla daha yaygındır.18
Sigorta sahtekarlığı ABD'nin tüm
eyaletlerinde özellikle düzenlenen bir suç olarak sınıflandırılırsa da Oregon
gibi bazı azınlıktaki eyaletlerde sadece belirli türlerle sınırlı olmak
suretiyle sınırlandırılmıştır.19
G. TÜRKİYE'DE SİGORTA DOLANDIRICILIĞI
Son zamanlarda dolandırıcılık olaylarının hem sayısı hem de
çeşitleri iyice artarken maalesef bu kötüye gidişten sigorta sektörü de payını
aldı. Bu olaylardan en çok da sigorta aracıları mağduriyet yaşıyor.20
Tüketici Sorunları Derneği Sigorta Komisyon Başkanı ve Çağatay Sigorta ve
Reasürans Brokerliği Genel Müdürü Taner Çağatay,
kişilerin trafik sigortası için imzalı olarak doldurduğu
matbu kredi formunun sigorta şirketlerine iletildiğini ancak bazı
şirketlerin ödeme yapılırken formdaki bilgileri sorgulamadan poliçe
hazırladığını söyledi. Çağatay bu bilgilerin doğruluğunun ancak banka ve
sigorta şirketi tarafından yapılabildiğinin altını çiziyor ve kartından
otomatik para çekilen kredi kartı sahiplerinin sigorta şirketini
arayarak prim iadesi alabileceğini belirtiyor. Çağatay açıklamasının devamında
"Poliçe zorunlu sigorta olduğundan iptal de edilemiyor ve sorumluluk
aracıya yükleniyor. Sigorta aracıları bu olaylardan zarar görürken mağduriyet
yaşıyor" dedi.
Taner Çağatay; gerekli araştırmalar yapıldıktan sonra poliçe düzenlenmesi ile
sigortacı ve sigortalıların mağduriyet yaşamaması için de sigorta şirketlerinin
sistem altyapılarını düzenleyerek iyileştirmelerinin sahtecilik olaylarını en
aza indireceğini ve böylece sigorta sektörü daha profesyonel ve verimli hale
geleceği tavsiyesinde bulunuyor.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun E. 2014/792 K. 2015/42nolu kararında yer
bulan sigorta dolandırıcılığı alanında emsal niteliğinde bir karar olması
sebebiyle etraflıca üzerinde durmak gereği hasıl olmuştur. Kararda;
"Malvarlığının yanında irade özgürlüğünün de korunduğu dolandırıcılık
suçunun oluşabilmesi için;
1)
Failin bir takım hileli davranışlarda bulunması,
2) Hileli davranışların mağduru aldatabilecek nitelikte olması,
3) Failin hileli davranışlar sonucunda mağdurun veya başkasının aleyhine,
kendisi veya başkası lehine haksız bir yarar sağlaması,
Şartlarının birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir.
Fail kendisi veya başkasına yarar sağlamak amacıyla bilerek ve isteyerek hileli
davranışlar yapmalı, bu davranışlarla bir başkasına zarar vermeli, verilen
zarar ile eylem arasında uygun nedensellik bağı bulunmalı
ve
zarar da, nesnel ölçüler göz önünde bulundurularak belirlenecek ekonomik bir
zarar olmalıdır."
Görüldüğü gibi dolandırıcılık suçunu malvarlığına karşı işlenen diğer suç
tiplerinden farklı kılan husus, aldatma temeline dayanan bir suç olmasıdır.
Birden çok hukuki konusu olan bu suç işlenirken, sadece malvarlığı zarar
görmemekte, mağdurun veya suçtan zarar görenin iradesi de hileli davranışlarla
yanıltılmaktadır. Madde gerekçesinde de, aldatıcı nitelik taşıyan hareketlerle,
kişiler arasındaki ilişkilerde var olması gereken iyiniyet ve güvenin bozulduğu,
bu suretle kişinin irade serbestisinin etkilendiği ve irade özgürlüğünün ihlâl
edildiği vurgulanmıştır.21
5237 sayılı TCK’nin 157. maddesinde yalnızca hileli
davranıştan söz edilmiş olması karşısında, her türlü hileli davranışın
dolandırıcılık suçunu oluşturup oluşturmayacağının belirlenmesi gerekmektedir.
Kanun koyucu anılan maddede hilenin tanımını yapmayarak suçun maddi konusunun
hareket kısmını oluşturan hileli davranışların nelerden ibaret olduğunu
belirtmemiş, bilinçli olarak bu hususu öğreti ve uygulamaya bırakmıştır.
Hile, Türk Dili Kurumu Sözlüğünde; “birini aldatmak, yanıltmak için yapılan
düzen, dolap, oyun, desise, entrika” şeklinde, uygulamadaki yerleşmiş kabule
göre ise; “Hile nitelikli yalandır. Yalan belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı,
sergileniş açısından mağdurun denetleme olanağını ortadan kaldırmalıdır.
Kullanılan hile ile mağdur yanılgıya düşürülmeli ve yanıltma sonucu kandırıcı
davranışlarla yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya başkasına haksız
çıkar sağlanmalıdır. Hileli davranışın aldatacak nitelikte olması gerekir.
Basit bir yalan hileli hareket olarak kabul edilemez” biçiminde tanımlanmıştır.
TCK’nın 158.
maddesinin birinci fıkrasının (k) bendinin gerekçesinde; "Failin sigorta
edilen veya sigorta bedelini alacak kimse olması şart değildir. Keza sigorta
edilen riskin türü de önemli değildir" açıklamalarına yer verilmiştir.
“Amacı, somut olayda maddi
gerçeğe ulaşarak adaleti sağlamak, suçu işlediği sabit olan faili
cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasını önlemek ve bozulan kamu düzenini
yeniden tesis etmek olan ceza muhakemesinin en önemli ve evrensel nitelikteki
ilkelerinden biri de, öğreti ve uygulamada; "suçsuzluk" ya da
"masumiyet karinesi" olarak adlandırılan kuralın bir uzantısı olan ve
Latincede; "in dubioproreo" olarak ifade edilen "şüpheden sanık
yararlanır" ilkesidir. Bu ilkenin özü, ceza davasında sanığın mahkûmiyetine
karar verilebilmesi bakımından göz önünde bulundurulması gereken herhangi bir
soruna ilişkin şüphenin, mutlaka sanık yararına değerlendirilmesidir. Oldukça
geniş bir uygulama alanı bulunan bu kural dava konusu suçun işlenip
işlenmediği, işlenmişse sanık tarafından işlenip işlenmediği veya
gerçekleştirilme biçimi konusunda bir şüphe belirmesi halinde de geçerlidir.
Sanığın bir suçtan cezalandırılmasına karar verilebilmesinin temel şartı, suçun
hiçbir şüpheye mahal bırakmayacak kesinlikle ispat edilebilmesidir. Gerçekleşme
şekli şüpheli veya tam olarak aydınlatılamamış olaylar ve iddialar sanığın
aleyhine yorumlanarak mahkûmiyet hükmü kurulamaz. Ceza mahkûmiyeti; herhangi
bir ihtimale değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalıdır. Bu ispat, toplanan
delillerin bir kısmına dayanılıp diğer kısmı gözardı edilerek ulaşılan kanaate
değil,
kesin ve açık bir ispata
dayanmalı ve hiçbir şüphe veya başka türlü oluşa imkân vermeyecek açıklıkta
olmalıdır. Yüksek de olsa bir ihtimale dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza
muhakemesinin en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan hüküm vermek anlamına
gelecektir.”22
Sonuç olarak kararda da değinildiği üzere şüpheliye
dolandırıcılıktan hüküm kurulabilmesi için suçun hiçbir şüpheye mahal
bırakmayacak şekilde kesin olarak ispat edilmiş olması gerekeceğinden
Türkiye’de Yargıtay’ın masumiyet karinesi ve şüpheden sanık yararlanır ilkesine
son derece önem verdiği görülmektedir.
https://www.sigortahaber.com.tr/sigortaciligin-tarihi-ve-sigorta-sahteciligi-makale,164.html