KANUNUN BAĞLAYICILIĞI TCK m.4
KANUNUN
BAĞLAYICILIĞI
MADDE
4 :
(1)
Ceza kanunlarını bilmemek mazeret sayılmaz.
(2)
(Mülga : 29/6/2005 – 5377/1 md.)
GEREKÇESİ :
Tasarıda,
kişinin bir fiilin hukuk düzenince yasaklandığına ilişkin
kaçınılamayacak hatası dikkate alınmamaktaydı. Anayasamızda
güvence altına alınan kusur ilkesiyle açık biçimde çelişen bu
durumun düzeltilmesi zorunluluğu nedeniyle maddeye ikinci fıkra
eklenmiştir.
Bu
hükümle, kişinin işlediği fiilden dolayı kusurlu ve sorumlu
tutulabilmesi için, bu fiilin bir haksızlık oluşturduğunu
bilmesi gerektiği vurgulanmıştır. Buna göre, kişi, işlediği
fiilin hukuken kabul görmez bir davranış olduğunun bilincinde
olmalıdır. Ancak, işlenen fiilin kanunlarda suç olarak
tanımlanmış olduğunu bilmek gerekmez.
İşlenen
fiilin hukuken kabul görmez bir davranış oluşturduğu hususundaki
hatanın kaçınılamaz olması hâlinde, kişi kusurlu sayılamaz.
Hatanın kaçınılamaz olduğunun belirlenmesinde ise, kişinin
bilgi düzeyi, gördüğü eğitim, içinde bulunduğu sosyal ve
kültürel çevre şartları göz önünde bulundurulur.
Hatanın
kaçınılabilir olması durumunda kişi kusurlu sayılacak ve bu
husus, temel cezanın belirlenmesinde göz önünde
bulundurulacaktır.
MADDENİN
YORUMU :
Maddenin
birinci fıkrasında, önceki yasanın 44 üncü maddesinde yer alan
ilke, ceza kanunlarını bilmemenin mazeret olmayacağı sonucu, yeni
yasada da açıklanmaktadır. Bu ilke, ceza kanunlarından,
“bilmemek” mazereti ile kurtulma amacının önüne geçmektir.
Maddenin
2. fıkrasını 5377 sayılı kanun ile madde metninden
çıkarılmıştır.
Madde
çerçevesine bakıldığında, ülkemizde ceza kanunlarını
bilmemenin mazeret sayılamayacağı hususunda açıklık getirerek
bireye kanunları bilme sorumluluğu getirmiştir. Etraflıca
düşünmek gerekirse sadece bilmemek değil yanlış bilmek de
cezalandırmaya engel değildir.
İLGİLİ
YARGITAY KARARI :
12.
CEZA DAİRESİ
2013/27589
E.
2014/22906
K.
"İçtihat
Metni"
2863
sayılı Kanuna aykırılık suçundan sanığın beraatine ilişkin
hüküm, katılan vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya
incelenerek gereği düşünüldü:
Ukrayna uyruklu olan sanığa
ait valizin, Adnan Menderes Hava Limanı dış hatlar terminali giden
yolcu bölümünde x-ray cihazı ile kontrolü sırasında yoğun
metal görüntü alınması üzerine yapılan aramada iki adet metal
paranın ele geçirildiği, İzmir Müze Müdürlüğü'nden alınan
30/03/2011 tarihli raporda, delikli olan, hicri 1223 tarihli bir adet
gümüş sikkenin 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını
Koruma Kanunu kapsamına girdiği, bakır olan hicri 1277 tarihli
diğer sikkenin ilgili kanun kapsamında olmadığının tespit
edildiği, sanığın savunmasında, 28/03/2011 tarihinde Alsancak'ta
gezdiği sırada antika eşyalar satan bir mağazadan dava konusu
sikkeleri 35 avro karşılığında satın aldığını, eski metal
para koleksiyonu yaptığını, gittiği yerlerde eski para bulursa
satın aldığını beyan etmesi karşısında; sanığın 2863
sayılı Kanun kapsamındaki kültür varlıklarını yurtdışına
çıkarmaya teşebbüs ettiği, bu itibarla sanığın mahkumiyetine
karar verilmesi yerine, “sanığın Türkiye’deki ayrıntılı
mevzuatı açıkça bilmediği, atılı suçu işleme kastının
bulunmadığı” şeklindeki, dosya kapsamına uygun düşmeyen
gerekçe ve hatalı değerlendirme ile beraat kararı verilmesi;
ayrıca dava konusu eserler üzerinde üniversitelerin arkeoloji ve
sanat tarihi kürsülerine mensup öğretim üyelerinden oluşan
tarafsız bilirkişi kuruluna inceleme yaptırılarak, mevcut
durumları itibariyle bilim, kültür, din veya güzel sanatlarla
ilgileri, 2863 sayılı Kanun kapsamında korunması gerekli taşınır
kültür varlıkları olup olmadıkları, tasnif ve tescile tabi olup
olmadıkları, bildirim zorunluluğu olan eserlerden olup
olmadıklarının tespit edilmesi ve sonucuna göre, sanığın
hukuki durumunun takdir ve tayini gerekirken, dosyanın tarafı
konumundaki İzmir Müze Müdürlüğü görevlilerinin düzenlemiş
oldukları raporun hükme esas alınması,
Kanuna aykırı olup,
katılan vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde
görüldüğünden, bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Kanunun 8.
maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK'un 321.
maddesi gereğince, beraate ilişkin hükmün isteme aykırı olarak
BOZULMASINA, 14/11/2014 tarihinde oyçokluğuyla karar
verildi.
MUHALEFET ŞERHİ :
Mahalli mahkemenin
beraat kararının yerinde olduğunu düşündüğümüzden sayın
çoğunluğun bozma yönündeki görüşlerine
katılmıyoruz.
Muhalefet gerekçelerimizi şu başlıklar
altında toplayabiliriz
1-Sanık Ukrayna uyruklu olup
havaalanından çıkış yaparken üzerinde iki adet sikke ile
yakalanmıştır. Müze müdürlüğü görevlilerinden oluşan 3
kişilik bilirkişi heyeti sanıkta yakalanan sikkelerden hicri 1223
tarihli gümüş olanın 2863 sayılı Kanun kapsamında, bakır olan
1227 tarihli olanın ise adı geçen kanun kapsamına girmediğini
belirtmişlerdir. Mahkemenin ve dairenin kabulü bu sikkelerin antika
eşya satılan yerlerden alındığıdır. Kanun kapsamında suç
olduğu kabul edilen sikkenin değerinin 35 Avro olduğu
belirtilmiştir. Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 223.maddesinin
4.fıkrası “İşlenen fiilin haksızlık içeriğinin azlığı”
nedeniyle faile ceza verilmesine yer olmadığına karar verileceğini
öngörmektedir. Dolayısıyla mahalli mahkemenin beraat hükmü
CMK’nın bu hükmü nazara alınarak dairemizce düzeltilerek
onanması gerekirdi. Keşke mahalli mahkeme uluslararası istinabeye
başvurmadan bu hükümden hareketle davayı sonuçlandırsaydı.
2-
Sanık Ukrayna uyruklu olup bir havayolu şirketinde makine mühendisi
olarak çalışmaktadır. Sanık savunmasında adı geçen sikkeleri
hediyelik eşya satan bir yerden satın aldığını, koleksiyon
yaptığını, açıkta satılan eski paraların satın alınmasının
yasak olduğunu bilmediğini savunmuştur.
Sanığın eylemi
2863 sayılı Kanunda suç olarak düzenlenmiştir. Sanık işlediği
fiilin haksızlık oluşturduğu hususunda kaçınılmaz bir hataya
düştüğünden TCK’nın 30/4. maddesindeki hata halinden
yararlanması gerekir.
Sanığın
işlediği suç nedeniyle eylemi TCK’nın 4. maddesi kapsamında da
değerlendirilemez.
Çünkü madde de “Ceza kanunlarını bilmemek mazeret sayılmaz”
deniyor. 2863 sayılı Kanun bir ceza kanunu değildir.
Türk
hukuk sisteminde ceza kanunu olarak adlandırılacak üç kanun
vardır.
Bunlar:
1-Türk Ceza
Kanunu,
2-Terörle Mücadele Kanunu,
3-Askeri Ceza Kanunu.
Dolayısıyla
bunların dışındaki özel kanunlardaki suç oluşturan fiiller
için bilmemek mazeret olarak kabul edilebilir. İşte bu özel
kanunlardaki suçlarla ilgili hükümleri bilmemek TCK’nın 30/4.
maddesinin uygulanmasını gerektirebilir. Yani işlediği fiilin
haksızlık oluşturduğu hususunda kaçınılmaz bir hataya düşen
kişi, bu hatasından yararlandırılır, cezalandırılmaz.
Nitekim
bilimsel görüşler de bu yöndedir:
a-“Ceza yasaları
dışındaki kanunlar hakkında bilmeme mazeret sayılabilir. Nitekim
ceza kanunundan başka bir kanunda hataya düşme veya böyle bir
kanunu bilmeme, ceza hukuku bakımından belli şartların altında
mazeret sayılan bilmeme ve yanılma anlamına gelir. Bu bakımdan
suçun maddi unsurlarına ilişkin özelliklerin yer aldığı ceza
hükmü içermeyen kanunları bilmeme halinde, kişi bu hatasından
istifade eder. (Mehmet Emin ARTUK-Ahmet GÖKÇEN-A.Caner YENİDÜNYA,
Ceza Hukuku Özel Hükümler, Ankara, 2005, Cilt 1, s.37)
b-
Hatanın bu türünde kişi, işlediği fiili yasaklayan bir normun
varlığında veya böyle bir normun yorumlanmasında hataya
düşmektedir. Yani işlediği fiil gerçekte hukuk normlarıyla
çatışmasına ve dolayısıyla hukuka aykırı olmasına rağmen,
kişi fiilinin hukuka aykırı olmadığını, yasak olmadığını,
yani meşru olduğunu sanmaktadır. Bu itibarla kişi fiilinin hukuka
aykırı olduğu bilincine sahip değildir. Kişi gerçekleştirdiği
fiilin hukuken tasvip edilen bir davranış olduğunu sanmaktadır,
fakat gerçekte fiili hukuken tasvip edilmemektedir. Bu yanılgı,
maddi bir varlığa ait hususun bilinmemesinden değil, normlara
ilişkin bir değerlendirmeden kaynaklanmaktadır. (Mahmut KOCA,
İlhan ÜZÜLMEZ, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 7.Baskı,
s.343)
c-Kişi, işlediği fiilin maddi hukuka aykırılık
arzettiğini bilememiş olabilir. Bu durumda haksızlık yanılgısı
mevcuttur. İşlenen fiilin hukuka aykırı olduğunun bilinmemesi
halinde, haksızlık teşkil eden fiil açısından kişinin kastı
varlığını devam ettirir. Bir başka ifadeyle, haksızlık
yanılgısı, kasta etkili olan bir husus olmayıp, kişinin işlediği
haksızlık açısından sadece kusurunun belirlenmesinde bir rol
oynamaktadır. Haksızlık yanılgısının kişi açısından
kaçınılmaz olması halinde, kişiyi gerçekleştirdiği haksızlık
dolayısıyla muaheze etmemekteyiz. Bir başka ifadeyle, bu halde
kişiyi kusurlu addetmemekteyiz. (İzzet ÖZGENÇ, Türk Ceza Hukuku,
Genel Hükümler, 8.baskı, s.437)
Tüm açıkladığımız bu
nedenlerden dolayı, 2863 sayılı Kanun’un 23.maddesine göre 1839
yılından sonraki tarihli sikklerin yurt içinde alınıp
satılmasının serbest olduğu da nazara alınarak hicri 1223
tarihli (Miladi 1809) sikkenin satın alınıp yurt dışına
çıkarılmasının suç olduğunu bilmeyen yabancı uyruklu sanığın
haksızlık yanılgısı içinde olduğu, bu hatasının esaslı olup
eyleminden dolayı cezalandırılamayacağı, CMK 223/4.maddesi
gereğince işlenen fiilin haksızlık içeriğinin azlığı ve
büyük masraflar yapılarak uluslar arası istinabe ile savunması
alınan sanığın bu karar sonrası bozmaya karşı diyeceklerinin
sorulması ve sonrasında infaz edilebilecek bir karar verilmesinin
mümkün olamayacak olduğu da nazara alınarak mahalli mahkeme
hükmünün onanması gerektiğini düşündüğümüzden sayın
çoğunluğun bozma yönündeki görüşüne katılmıyoruz.
9.
CEZA DAİRESİ
Esas:
2015/17490
Karar:
2016/2378
Hükümden
sonra 24.11.2015 tarih ve 29542 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak
yürürlüğe giren ve TCK’nın 53. maddesinin bazı hükümlerini
iptal eden Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 tarih ve
2014/140-2015/85 Sayılı kararının infaz aşamasında dikkate
alınması mümkün görülmüştür.
Yapılan
yargılama sonunda aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların
toplanan tüm delillerle birlikte gerekçeli kararda tartışılıp,
sanığın suçunun sübutu kabul, olay niteliğine ve kovuşturma
sonuçlarına uygun şekilde vasfı tayin edilmiş, incelenen dosyaya
göre verilen hükümde aşağıdaki husus dışında bir
isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık ve müdafiinin diğer
temyiz itirazlarının reddine,
Ancak;
Suça
konu sentetik kannabinoid türevi maddesinin, suç tarihinden sonra
04.04.2015 tarihinde yürürlüğe giren 6638 Sayılı Kanun’un 11.
maddesiyle TCK’nın 4. maddesinin (a) bendi kapsamına alındığı
gözetilmeden, yazılı şekilde uygulama yapılmak suretiyle TCK’nın
7. maddesininin 2. fıkras 2. fıkrasına aykırı davranılması,
SONUÇ
: Kanuna aykırı olup, hükmün bu sebeple BOZULMASINA, ancak bu
hususun yeniden yargılama yapılmaksızın CMUK’nın 322.
maddesine göre düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, hüküm
fıkrasından “TCK’nın 188/4-a maddesinin uygulanmasına dair
bölümün” çıkartılarak; TCK’nın 62. maddesinin uygulanması
sonucu bulunan “12 yıl 6 ay hapis ve 5 gün adli para cezası”
ibaresinin “8 yıl 4 ay hapis ve 4 gün adli para cezası” ve
devamında gün para cezasının TCK’nın 52/2. maddesi gereğince
adli para cezasına çevrilmesi esnasında “5 gün” ibaresinin “4
gün” ve “100. TL” ibaresinin “80 TL” olarak değiştirilmesi
suretiyle, diğer yönleri usul ve kanuna uygun bulunan hükmün
DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 10.03.2016 tarihinde oybirliğiyle karar
verildi.